Arama Sonuçları
"" için 98 öge bulundu
- Kemosentez | selinhoca
Kemosentez Diğer video izleme seçenekleri Tablet versiyonu izle Özel Ders versiyonu izle KEMOSENTEZ ✔ İnorganik maddeleri oksitleyerek organik madde üretilmesine kemosentez denir. ✔ Kemosentez yapabilen canlılara kemoototrof denir. ✔ Kemoototrofların tamamı prokaryot canlıdır; bu nedenle tek hücrelidir. Kemosentezin Özellikleri ✔ Enerji kaynağı olarak inorganik maddeler kullanılır. Bu inorganik maddeler canlı türüne göre farklılık gösterir. ✔ Karbon kaynağı olarak karbondioksit kullanılır. ✔ Oksidayon olayı için oksijen gazı kullanılır. Atmosfere oksijen verilmez. (Bazı arkeler kemosentezi oksijen kullanmadan gerçekleştirir.) ✔ Işık enerjisine ihtiyaç yoktur. Aydınlık ya da karanlık ortamda gerçekleştirilebilir. ✔ Klorofil kullanılmaz. ✔ ETS görev yapar. İndirgenme ve yükseltgenme reaksiyonları gerçekleştirilir. İnorganik madde + O2 --> inorganik yan ürün + enerji H2O + CO2 + enerji --> organik madde Farklı Kemosentez Mekanizmaları ✔ Bazı kemosentetik bakteriler enerji kaynağı olarak demir, kükürtlü bileşikler (hidrojen sülfür) kullanabilir. Not: H2S fotosentezde hidrojen kaynağı iken, kemosentezde enerji kaynağıdır. ✔ Metanojenik Arkeler: Enerji kaynağı olarak karbondioksit kullanırlar. Oksidasyonu hidrojen ile gerçekleştirirler. Oksijen kullanmadan kemosentez gerçekleştirirler. Bunun sonucunda da metan gazı üretirler. ✔ Nitrit Bakterileri: Enerji kaynağı olarak amonyak kullanırlar. Oksidasyon sonucunda nitrit oluşturarak nitrifikasyonda görev alırlar. 2NH3 + 3O2 --> 2HNO2 + 2H2O + Enerji 6CO2 + 6H2O + enerji --> C6H12O6 + 6O2 ✔ Nitrat Bakterileri: Enerji kaynağı olarak nitrit kullanırlar. Oksidasyon sonucunda nitrat oluşturarak nitrifikasyonda görev alırlar. 2HNO2 + O2 --> 2HNO3 + enerji 6CO2 + 6H2O + enerji --> C6H12O6 + 6O2 Nitrit ve nitrat bakterilerine genel olarak nitrifikasyon bakterileri denir. Nitrifikasyon bakterileri kemosentezle kendi besinlerini üretirken azot döngüsünün gerçekleşmesini sağarlar. Ototrofların Ortak Özellikleri ✔ İnorganik maddelerden organik madde üretirler. ✔ Karbondioksit tüketirler. ✔ ATP sentezlenir ve tüketilir. (fosforilasyon ve defosforilasyon) ✔ Enzimatik reaksiyonlar gerçekleşir. ✔ ETS görev alır. Sıradaki konu: Hücresel Solunum - Fermantasyon Önceki konu: Fotosentez
- Nükleik Asitlerin Keşfi | selinhoca
Nükleik Asitlerin Keşfi Diğer video izleme seçenekleri Tablet versiyonu izle Özel Ders versiyonu izle NÜKLEİK ASİTLERİN KEŞİF SÜRECİ Friedrich Miescher (Firedrik Mişer): 1869 yılında balık spermi ve akyuvar hücrelerinde yapmış olduğu çalışmalar sonucunda nükleik asitlerin keşfini yapmıştır. Araştırmalarında hücre çekirdekleri içinde daha önce rastlanılmamış; C, H, O, N ve P içeren asit özelliğinde moleküllere rastlamış ve bunlara çekirdek asidi anlamına gelen nükleik asit adını vermiştir. DNA’nın Yönetici Molekül Olduğunun Kanıtlanması Frederick Griffth (Frederik Grifth): 1928 yılına Streptococcus pneumoniae (Streptokokus pnömoni) bakterisinin iki suşunu (Bunlar, S. pneumoniae’nin zatürreye yol açan (kapsüllü) ve zatürreye yol açmayan (kapsülsüz) formlarıdır.) kullanarak DNA’nın genetik madde olduğunu kanıtlayan deney yapmıştır. 1) Kapsüllü form, farelere enjekte edilmiş ve fareler ölmüştür. 2) Kapsülsüz formu, farelere enjekte edilmiş ve fareler yaşamına devam etmiştir. 3) Isıtılarak öldürülmüş kapsüllü form, farelere enjekte edilmiş ve fareler yaşamına devam etmiştir. 4) Isıtılarak öldürülmüş kapsüllü form ve kapsülsüz canlı form karıştırılmıştır. Bir süre beklendikten sonra farelere enjekte edilmiştir. Farelerin hastalanarak öldüğü gözlemlenmiştir. Ölen farenin kanında yapılan incelemede kapsüllü formuna rastlanmıştır. Bu durum, kapsüllü formun sahip olduğu bir maddenin etkisiyle kapsülsüz formdaki bakterilerin kapsül üretme ve hastalık yapma yeteneği kazandığını göstermiştir. Canlı kapsülsüz bakteriler, ölü kapsüllü bakterilerin içerisindeki materyalleri kullanarak değişime uğramış ve hastalık yapıcı hâle gelmiştir. ✔ Bu deney ile transformasyon anlaşılmıştır. (Canlı bakterilerin cansız bakteriden genetik madde alması) ✔ Frederick Griffith yaptığı bu deneyle hücrelerde kalıtsal bilgiyi taşıyan bir molekülün varlığını tespit etmiş ancak bu molekül hakkında herhangi bir açıklama yapamamıştır. Oswald Avery (Osvıld Eviry), Colin MacLeod (Kolin Meklod) ve Maclyn McCarty (Maklin Mekkarti): Griffith’in deneyi sonucunda transformasyona neden olan maddenin teşhisini yapacakları araştırmayı yapmışlar ve DNA’yı keşfetmişlerdir. ✔ Isıtarak öldürdükleri bir kapsüllü bakteriden özüt hazırlamışlardır. ✔ Bu özütün içine 5 farklı ortamda RNA, protein, DNA, yağ ve karbonhidratları parçalayan enzimlerle bir arada tuttuktan sonra her bir ortama canlı kapsülsüz bakteriler eklemişlerdir. ✔ Bu bakterilerden sadece DNAaz (Deoksiribonükleaz) enzimi eklenen özütteki bakteriler, kapsül yapma yeteneği kazanamamıştır. Çünkü DNAaz, kapsüllü bakterilere ait DNA moleküllerini parçalamış ve kapsülsüz bakterilerin kapsül yapabilmesine engel olmuştur. ✔ Bu deney, kapsüllü bakterilerden kapsülsüz bakteriye geçen ve kapsül oluşumu sağlayan molekülün DNA olduğunu göstermiştir. Bu şekilde transformasyon ile alınan madenin DNA olduğu tespit edilmiştir. Alfred Hershey (Alfrıd Hörşi) ve Martha Chase (Marta Çeys): 1952 yılında konak olarak Escherichia coli (Eşerişa koli) bakterisi ve bu bakterinin içinde çoğalabilen T2 bakteriyofajını kullanarak genetik materyalin DNA olduğunu kanıtlayan deney yapmışlardır. ✔ DNA’nın yapısındaki fosforun radyoaktif izotopu (32P) ile protein kılıfın yapısındaki kükürdün radyoaktif izotopunu (35S) kullanmışlardır. (İşaretlemişlerdir.) ✔ Protein kılıfındaki kükürtleri işaretlenmiş virüsler ile bakteri aynı ortama konulmuştur. Virüslerin protein kılıflarının bakteri dışında kaldığı tespit edilmiştir. Bakteri içerisinde yeni üretilen virüslerin protein kılıflarında işaretli kükürte rastlanmamıştır. ✔ Virüslerin DNA’larının fosforları işaretlenmiş ve yine bakteri ile aynı ortama bırakılmıştır. İşaretli fosfora bakteri hücresi içerisinde rastlanmıştır. Bu durum; virüslerinin sahip oldukları DNA’yı, E. coli bakterisi içerisinde çoğalabilmek için kullandıkları sonucunu ortaya çıkarmıştır. ✔ Kükürt elementi proteinin yapısında bulunur fakat DNA’nın yapısında bulunmaz. Bundan dolayı protein kılıf 35S izotopu ile işaretlenmiş, DNA ise 32P izotopu ile işaretlenmiştir. ✔ Erwin Chargaff (Örvin Şargaf): 1949 yılında farklı organizmalardan izole ettiği saf DNA’ların baz dizilimlerini incelediğinde türden türe baz dizilimlerinin değiştiğini keşfetmiştir. Aynı zamanda bir bireyin değişik dokularından izole ettiği saf DNA’ların baz dizilerini karşılaştırdığında dizilerin aynı olduğunu açıklamıştır. ✔ Rosalind Franklin (Rozalin Franklin) ve Maurice Wilkins (Moris Vilkins): X ışınları ile DNAnın kristal fotoğrafını elde ettiler. ✔ James Watson (Ceyms Vatsın) ve Francis Crick (Frensis Krik): Wilkins’in araştırmalarından yola çıkarak DNAnın yapısını açıklamışlar ve günümüzde hala geçerli olan Watson-Crick modelini oluşturmuşlardır. Yaptıkları araştırma ile Watson ve Crick, Maurice Wilkins ile birlikte 1962 yılında Nobel Ödülü almışlardır. Sıradaki konu: Nükleik Asitlerin Yapısı Önceki konu: Popülasyon Ekolojisi
- Madde ve Enerji Akışı | selinhoca
Beslenme İlişkileri - Madde ve Enerji Akışı Diğer video izleme seçenekleri Tablet versiyonu izle Özel Ders versiyonu izle CANLILAR ARASINDAKİ BESLENME İLİŞKİSİ ✔ Canlılarda üç şekilde beslenme görülür. 1) Ototrof 2) Heterotrof 3) Hem ototrof hem heterotrof 1) İnorganik maddeleri kullanarak organik maddeleri üreten ve böylece, kendi besinini kendisi üreten canlılara ototrof denir. ✔ Ototrof canlılar, organik maddeyi üretme şekilerine göre ikiye ayrılır. Bunlar fotoototrof ve kemoototroftur. ✔ Fotoototroflar fotosentez yapar ve klorofil pigmentine sahiplerdir. ✔ Kemoototroflar ise kemosentez yapar ve prokaryotlardır. 2) Organik maddeleri beslenme yolu ile dışarıdan hazır alan canlılara heterotrof denir. Heterotrof canlılar beslenme şekillerine göre holozoik, saprofit ve parazit olmak üzere üçe ayrılır. ✔ Holozoik canlılar, besinlerini büyük parçalar halinde alır; sindirim sistemlerinde parçalayarak kullanırlar. Hayvanlar holozoik canlılardır. Besin çeşitlerine göre etçil (karnivor), otçul (herbivor) ve hepçil (omnivor) olarak üç gruba ayrılırlar. ✔ Saprofit canlılar, güçlü sindirim enzimlerine sahiplerdir. Sindirim enzimlerini hücre dışına salgılayarak organik maddelerin zardan geçebilecek boyutlara küçültürler. Daha sonra solunum metabolizmaları ile inorganik madde haline getirerek hücre dışına bırakırlar. Böylece organik maddeleri inorganik hale getirerek yeniden kullanabilir hale getirirler. Ototroflar için inorganik madde elde ederler. Madde döngülerinin gerçekleşmesinde çok büyük öneme sahiplerdir. Bazı bakteri ve mantarlar saprofittir. ✔ Parazit canlılar, sindirim enzimlerine sahip olmadıklarından sindirilmiş besinlerin hazır olarak bulunduğu yerlerde yaşarlar. Başka canlıların içinde ya da üzerinde yaşayarak canlının besinlerini alırlar ve canlıya zarar verirler. Aynı zamanda patojen (hastalık yapıcı) özellik gösterirler. Bazı bakteri, protista, mantar, bitki ve hayvanlar parazittir. 3) Fotosentez yaparak ototrof, besinini dışarıdan hazır alarak heterotrof beslenen canlılar hem ototrof hem heterotrof canlılardır. Öglena ve böcekçil bitki en önemli örnekleridir. Madde ve Enerji Akışı ✔ Ekosistemin biyotik faktörleri ekosistemin dengede kalmasını sağlar. Bu canlılardan herhangi birinin sayısının artması ya da azalması diğerlerini de olumlu ya da olumsuz olarak etkiler. ✔ Ekosistemdeki her canlının üretmiş olduğu organik maddeye biyomas ya da biyokütle denir. ✔ Biyokütle, bir canlıdan diğer canlıya besin yolu ile aktarılır. Bu aktarım sırasında biyokütlenin ve biyokütle içindeki kimyasal bağda bulunan enerjinin yaklaşık %90’ı kaybolur. %10’luk bir kısmı canlı vücuduna katılabilir. ✔ Ekosistemdeki madde ve enerji akışı her beslenme düzeyinde azaldığından besin piramitleri elde edilir. ✔ Besin piramidinin en altında daima ototroflar, diğer basamaklarında heterotroflar bulunur. Saprofitler ise belirli bir basamakta bulunmaz, her basamağa etki edebilirler. ✔ Piramitteki her bir basamağa trofik düzey denir. Besin Piramidinde Aşağıdan Yukarıya Doğru Gidildikçe ✔ Canlı sayısı azalır. ✔ Biyomas azalır. ✔ Canlıların vücut büyüklüğü artar. (Genellikle) ✔ Canlıların üreme hızı azalır. ✔ Aktarılan enerji miktarı azalır. ✔ Zehirli madde birikimi artar. Besin Zinciri ✔ Bir ekosistemde madde ve enerji akışı doğrultusunda canlıların sıralanması ile oluşan zincirdir. Besin Ağı ✔ Birden fazla besin zincirinin kesişmesi ile oluşan karmaşık zincirdir. Kilit Taşı Tür ✔ Besin ağındaki türler ekosistemin dengesi açısından birbirine bağımlıdır ve bazı türler bütün sistem üzerinde diğerlerinden daha fazla etki gösterirler. Besin ağındaki bu özellikteki canlılar kilit taşı türdür. ✔ Kilit taşı türün yok olması besin zincirindeki diğer canlıların yok olması ya da azalmasına yol açar. Örnek: Denizyıldızı popülasyonunun ekosistemden çıkarılması, midye popülasyonunun kontrolsüz artmasına neden olur ve diğer birçok türü uzaklaştırır. Biyolojik Birikim ✔ Besin piramidinde üreticiden tüketiciye doğru çıkıldıkça canlı vücudunda biriken zehir miktarı artar. Sıradaki konu: Madde Döngüleri Önceki konu: Ekolojik Terimler
- Bitkisel Hormonlar - Hareket | selinhoca
Bitkisel Hormonlar - Hareket Diğer video izleme seçenekleri Tablet versiyonu izle Özel Ders versiyonu izle Diğer video izleme seçenekleri Özel Ders versiyonu izle - 2 ✔ Canlılarda bulunan hormonlar, vücudun belirli bir kısmında üretilip farklı bölgelere taşınan ve orada özgül reseptörlere bağlanarak hedef hücrelerin ve dokuların ilgili olaya tepki vermesin sağlayan faktörlerdir. ✔ Bitki hormonları kök ve gövde uçlarındaki meristematik dokularda, tohumda, meyvede ve genç yapraklarda üretilir. Çeşitli şekillerde diğer dokulara taşınırlar. ✔ Bitkisel hormonların bazıları bitki büyümesini artırıcı etki gösterirken bazıları azaltıcı etki gösterir. ✔ Büyümeyi artırıcı eki gösterenler oksin, sitokinin ve giberellin; büyümeyi azaltıcı yönde etki gösterenler ise absisik asit ve etilendir. Büyümeyi Teşvik Eden Hormonlar Oksin ✔ Bitkide büyümeyi ve gelişmeyi uyaran en önemli hormondur. ✔ Embriyo, apikal meristem ve genç yapraklarda üretilir. ✔ Doğrudan ışık almayan bitki bölgelerinde daha fazla sentezlenir. Bu nedenle asimetrik büyümeye neden olur. Yönelme (Tropizma) hareketlerini oluşturur. ✔ Apikal dormansinin devam etmesini sağlar. Sitokinin ✔Köklerde sentezlenir. ✔ Hücre bölünmesini uyarır. Oksinle beraber farklılaşmayı sağlar. ✔ Yanal tomurcuk büyümesini hızlandırır. ✔ Apikal dormansinin ortadan kalkmasını sağlar. Giberellin ✔ Apikal meristem, genç yapraklar ve embriyoda üretilir. ✔ Tohumun çimlenmesini uyarır. (Dormansiyi kaldırır.) Büyümeyi Engelleyen Hormonlar Absisik asit ✔ Yapraklar, gövde, kök ve meyve de sentezlenir. ✔ Uygun olmayan koşullarda tohumun çimlenmesini engeller. Tohumda uyku halinin (dormansi) devamını sağar. ✔ Su kaybının önlenmesi için stomaların kapanmasını sağlar. ✔ Çevre şartları uygun olduğunda ABA miktarı azalır, Giberellin miktarı artar ve tohum çimlenir. Etilen ✔ Olgunlaşan meyve, yaşlanan yaprak ve çiçeklerde üretilir. ✔ Gaz halindeki hormondur. Sadece üretildiği bitkiyi değil, etraftaki bitkileri de etkiler. ✔ Kuraklık, su baskını ve enfeksiyon gibi streslere cevap vermek amacıyla üretilir. ✔ Yaprak sararması ve meyve olgunlaşmasında etkilidir. ✔ Kök büyümesini engeller. ✔ Yaprak dökülmesini sağlar. ✔ Meyvede nişastanın şekere dönüşmesini sağlar. Bitkilerde yer değiştirme hareketi görülmez. Bir uyarı geldiğinde durum değiştirme hareketi görülür. Durum değiştirme hareketine irkilme denir. ✔ İrkilme uyaranın yönüne bağlı olursa tropizma ya da yönelme, uyaranın yönüne bağlı değilse nasti ya da ırganım hareketi denir. Tropizma Hareketleri Uyaranın yönüne bağlı olarak gerçekleşen irkilme hareketleridir. Uyaran çeşidine göre çeşitlenir. Fototropizma ✔ Uyaran: Işık ✔ Işığa doğru yönelim varsa --> + fototropizma ✔ Işıktan kaçma eğilimi varsa --> - fototropizma ✔ Bitkiye ışık tek bir yönden gelirse gövde pozitif, kök negatif fototropizma gösterir. ✔ Fototropizmanın meydana gelmesinin sebebi oksin sentezinden kaynaklanmaktadır. Oksin hormonu bitkinin ışık alan tarafında az, ışık almayan tarafında ise daha fazla üretilir. Işık almayan taraftaki hücrelerin daha fazla çoğalması sonucu bitki gövdesi ışığa yönelir. ✔ Oksin ışık almayan tarafta daha fazla olduğundan koleoptil ışığa yönelir. (pozitif fototropizma). ✔ Oksin bitkinin uç kısmında bulunduğundan ucu kesilmiş koleoptilde yönelme olmaz. ✔ Koleoptil ucuna ışık geçirmeyen başlık konulduğunda yönelme olmaz. ✔ Koleoptil ucuna ışık geçiren başlık konulduğunda koleoptil ışığa yönelir. ✔ Koleoptilin gövdesine ışık geçirmeyen kalkan konulduğunda oksin koleoptil ucunda olduğu için kalkan yönelmeye engel olmaz. ✔ Koleoptil ucuna hücreler arasındaki teması kesen fakat oksinin geçişine izin veren jelatin yerleştirildiğinde yönelme gerçekleşir. ✔ Koleoptil ucuna hücreler arasındaki teması kesen ve oksinin geçişine izin vermeyen mika yerleştirildiğinde yönelme gerçekleşmez. Bir koleoptilin ucunu kesip agar üzerine yerleştirmiştir. Oksin, agara yayılmıştır. Oksinle muamele edilmiş agar ve muamele edilmemiş agar kullanarak deneyler yapmıştır. ✔ Ucu kesilmiş koleoptilin ucuna oksinle muamele edilmemiş agar konulduğunda yönelme olmaz. ✔ Ucu kesilmiş koleoptilin ucuna oksinle muamele edilmiş agar konulduğunda agar içerisindeki oksin koleoptile difüzyonla geçmiş ve büyüme görülmüştür. Bu durumda eğer ışık tek bir yönden verilirse yönelme de gerçekleşir. Işık her yönden eşit bir şekilde verildiğinde yönelme görülmez. ✔ Ucu kesilmiş koleoptilin ucuna oksinle muamele edilmiş agar koleoptil ucunun yarısını kapsayacak şekilde konulduğunda koleoptilde dengesiz büyüme gerçekleşir. Koleoptil agarın olmadığı yöne doğru yönelme gösterir. Geotropizma (Jeotropizma=Gravitropizma) ✔ Uyaran: Yer çekimi ✔ Yönelim yerçekimine doğruysaà + geotropizma ✔ Yönelim yerçekiminin zıttına doğruysaà - geotropizma ✔ Bitki köklerinde pozitif geotropizma, gövde de ise negatif geotropizma görülür. Haptotropizma (Tigmotropizma) ✔ Uyaran: Dokunma ✔ Özellikle sarılıcı bitkiler özel yapılarıyla tutunarak duvara yapışırlar. Travmatropizma ✔ Uyaran: Yaralanmaya neden olan madde ya da engel ✔ Bitki organlarında yaralanma meydana geldiğinde ya da bitki organı bir engelle karşılaştığında o bölgeden uzaklaşma eğilimi gösterir. Hidrotropizma ✔ Uyaran: Su ✔ Bitki kökleri daima pozitif yönelim gösterirler. ✔ Yerçekimi ve su farklı yerlerde ise bitki kökleri suya doğru yönelim gösterir. Kemotropizma ✔ Uyaran: Kimyasal madde ✔ Yararlı maddeler (mineral…) à + kemotropizma ✔ Zararlı maddeler (kireç…) à – kemotropizma Bitki kökleri toprakta kendisi için yararlı olan maddelere doğru yönelirken, zararlı olan maddelerden uzaklaşırlar. Nasti Hareketler Uyaranın yönüne bağlı olmayan irkilme hareketidir. Turgor basıncı değişimleri ile gerçekleşir. Uyaran çeşidine göre çeşitlenir. Fotonasti ✔ Uyaran: Işık ✔ Akşam sefası bitkisinin çiçekleri aydınlıkta kapanır, karanlıkta açılır. Termonasti ✔ Uyaran: Sıcaklık ✔ Laleler 5-10 derecede kapalı iken 15-20 derece açılırlar. Sismonasti ✔ Uyaran: Dokunma ✔ Böcekçil bitki yapraklarının böcek dokununca kapanması, küstüm otunun yaprakların dokununca kapatması, bazı bitkilerin dokunulunca tohumunu fırlatması. ✔ Çiçeklenmede en önemli uyarıcı, gün uzunluğudur. Bitkilerde gün ve gece uzunluğuna karşı verilen çiçeklenme gibi fizyolojik yanıta fotoperiyodizm denir. Buna göre 3 tip bitki ayırt edilir. 1) Kısa gün bitkileri: Gece süresinin gündüz süresinden uzun olduğu zamanlarda çiçeklenen bitkilerdir. 2) Uzun gün bitkileri: Gündüz süresinin gece süresinden uzun olduğu zamanlarda çiçeklenen bitkilerdir. 3) Nötr gün bitkileri: Gün uzunluğundan etkilenmeyen bitkilerdir. Çiçeklenmede önemli olan gece uzunluğudur. Sıradaki konu: Bitkilerde Beslenme - Taşıma Önceki konu: Bitkilerin Yapısı
- Bitkisel Dokular | selinhoca
Bitkisel Dokular Diğer video izleme seçenekleri Tablet versiyonu izle Özel Ders versiyonu izle Diğer video izleme seçenekleri Tablet versiyonu izle Özel Ders versiyonu izle BİTKİSEL DOKULAR BÖLÜNÜR DOKU (MERİSTEM) ✔ Mitoz bölünme yapabilme yeteneğinde olan hücrelerin oluşturduğu dokudur. ✔ Bitkinin kalınlaşmasını ve uzamasını sağlar. Meristem doku hücrelerinin özellikleri ✔ Hücreler arası boşluk yoktur. ✔ Farklılaşarak diğer dokuları oluştururlar. ✔ Büyümde etkili olan hormonları salgılar. ✔ Hücreleri küçük, ince çeperli, küçük kofullu, bol sitoplazmalı, ve büyük çekirdeklidir. ✔ Metabolizmaları hızlıdır. ✔ Klorofil taşımadıklarından fotosentez yapamazlar. UÇ (APİKAL) MERİSTEM ✔ Embriyonik dönemdeki bölünme yeteneğini hayatı boyunca sürdüren meristem dokusudur. ✔ Kök, gövde ve dalların uçlarında bulunur. ✔ Bitkinin uzamasını sağlar. (Primer Büyüme) YANAL (LATERAL) MERİSTEM ✔ Parankima dokusu hücrelerinin oksin ve sitokinin hormonları etkisiyle yeniden bölünme özelliği kazanması sonucu oluşmuş hücrelerin oluşturduğu dokudur. ✔ Bitkinin kalınlaşmasını sağlar. ✔ Monokotil bitkilerde bulunmaz. Damar Kambiyumu (İç Kambiyum): Yeni iletim dokuyu oluşturarak enine kalınlaşmayı sağlar. Mantar Kambiyumu (Fellogen = Dış Kambiyum): Damar kambiyumunun gövde içerisinde yaptığı kalınlaşma sonucunda gövdenin dış kısmındaki parçalanan epidermis yerine peridermis dokusunun oluşmasını sağlar. Yara Kambiyumu: Bitkinin yara alan kısmının onarılmasını sağlar. Sekonder Büyüme ✔ Bitkinin lateral meristem aktivitesi sayesinde kalınlaşma yapmasına sekonder büyüme denir. ✔ Sekonder büyümede damar kambiyum ve mantar kambiyumu görev alır. ✔ Odunsu ve bazı otsu bitkilerde görülür. ✔ Monokotil bitkilerde görülmez. ✔ Kök ve gövdede benzer şekilde gerçekleşir. ✔ Uç meristemin farklılaşması ile oluşan primer ksilem ve primer floem arasında damar kambiyumu bulunur. ✔ Damar kambiyumu yılda iki kere aktif olur. İçe doğru sekonder ksilemi dışa doğru sekonder floemi oluşturur. ✔ Çevre şartlarının daha elverişli olduğu büyüme zamanlarında oluşturulan hücreler bol sitoplazmalı, ince çeperli ve açık renkliyken, daha az elverişli olduğu zamanlardaki ise az sitoplazmalı, kalın çeperli ve koyu renklidir. ✔ Damar kambiyumunun aktivitesi sonucunda gövde kalınlaşır. Dıştaki epidermis dokusu parçalanır. ✔ Mantar kambiyumunun aktvitesi ile peridermis dokusu oluşturulur. ✔ Çift yıllık otsu bitkilerde mantar kambiyumu bulunmaz. Bu bitkilerde sadece damar kambiyumu bulunur. Peridermis oluşturamadıklarından 2. yılın sonunda ölürler. ✔ Meristem dokularının farklılaşarak bölünme özelliklerini kaybetmeleri sonucunda oluşmuş dokulardır. Görev ve yapılarına göre çeşitlenirler. TEMEL DOKU ✔ Farklı özelliklere sahip parankima, kollenkima (pek doku) ve sklerankima (sert doku) dokularından oluşmuştur. ✔ Bitkilerdeki metabolik faaliyetlerin çoğundan sorumludur. ✔ Kök, gövde ve yaprakların örtü dokusu ile iletim dokusu arasını doldurmaktadır. ✔ Depolama, fotosentez yapma ve destek olma gibi görevleri de vardır. 1) PARANKİMA ✔ Canlı hücrelerdir. ✔ Genellikle bol sitoplazmalı, besin depolayabilen ve pigment taşıyabilen hücrelerdir. ✔ Bitkilerin hemen hemen bütün organlarının yapısında bulunur. Görevleri bakımından 4 farklı parankima hücresi bulunur. a) Özümleme (Asimilasyon) Parankiması ✔ Klorofil bakımından zengin olup fotosentez yapan parankimadır. ✔ Yaprak, genç gövde gibi kısımlarda bulunur. Yaprakların mezofil tabakası içinde bulunur. Palizat ve sünger parankimaları özümleme parankimalarıdır. b) Depo Parankiması ✔ Su ve besin depolayan parankimadır. ✔ Gövde, kök, yaprak, meyve… gibi organlarda depolama yapar. Bitkinin çeşidine göre depoladığı madde değişir. Kaktüslerde su, patateste nişasta, zeytinde yağ, nohutta protein… c) Havalandırma Parankiması ✔ Çok sayıda hücreler arası boşluğa sahiptir. ✔ Bitkinin gaz alışverişini ve bitkinin su içerisinde dik durmasını sağlar. ✔ Özellikle oksijenin az olduğu su ve bataklık gibi bölgelerde yaşayan bitkilerde daha çok bulunur. d) İletim Parankiması ✔ Özümleme parankiması ile iletim dokusu arasında madde alışverişi sağlayan parankima dokusudur. 2) KOLLENKİMA (PEK DOKU) ✔ Canlı hücrelerdir. ✔ Hücre çeperlerinde selüloz ve pektin birikimi olmuştur. ✔ Hücreye desteklik sağlarlar. Gerilme ve kıvrılmaya karşı çok dayanıklıdırlar. ✔ Genç bitkilerde, yapraklarda, çiçeklerde ve meyve saplarında bulunur. (Bitkinin genç kısımlarında bulunur.) ✔ Selüloz ve pektin birikimi hücrenin köşelerinde meydana gelmişse köşe kollenkiması; boyuna çeperlerinde meydana gelmişse levha kollenkiması adı verilir. 3) SKLERANKİMA (SERT DOKU) ✔Ölü hücrelerdir. İlk oluştuklarında canlı hücrelerdir. Daha sonra çeperde başlayan lignin birikimi nedeni ile ölerek sklerankima haline gelirler. ✔ Bitkinin yaşlanmış kısımlarında bulunur. ✔ Sklerankima hücrelerinin şekli iğ şeklinde ise bu hücrelere sklerankima lifleri denir. Demet hallinde bulunarak bitkiye desteklik sağlar. Keten, kenevir gibi bitkilerde bolca bulunur. ✔ Sklerankima hücrelerinin şekli yuvarlak ise bu hücrelere taş hücreleri denir. Bu hücrelere bitkinin kabuğunda ve tohumlarda çok rastlanır. Ayva, armut gibi bitkilerin meyvelerinde bolca bulunur. ÖRTÜ (KORUYUCU DOKU) ✔ Bitki organlarının dış yüzeyini örter. ✔ Epidermis ve peridermis olmak üzere iki çeşittir. 1) Epidermis ✔ Otsu bitkilerin her yeri, odunsu bitkilerin ise genç gövde ve kökleri ve yaprakları örten genellikle tek katlı olan dokudur. ✔ Hücreleri klorofil taşımaz ve aralarında boşluk yoktur. ✔ Dış tarafa doğru kütin salgılarlar. Bu salgı kütikula tabakasını oluşturur. Bu tabaka su kaybını engeller. Işığa karşı geçirgendir ancak kalın olması durumunda ışık geçirgenliğini azaltarak fotosenteze olumsuz etki yapar. Kökte bulunmaz. ✔ Kurak bölge bitkilerinde kütikula kalınken nemli bölge bitkilerinde incedir. Kutikula tabakası epidermisin farklılaşması sonucu oluşmamıştır. Epidermis farklılaşması ile Oluşan Yapılar a) Stoma ✔ Klorofil içeren iki bekçi (stoma = kilit) hücrelerinden oluşmuş yapıdır. ✔ Stoma hücreleri arasında boşluk vardır. Bu boşluğa stoma açıklığı denir. Stoma hücrelerinin stoma açıklığına bakan çeperleri daha kalın olduğundan turgor basıncı değişimine bağlı olarak açılıp kapanabilirler. ✔ Çevre şartlarına ve bitkinin ihtiyacına göre açılıp kapanarak bitkinin gerekli gaz alışverişi ve terlemesini (transpirasyon) düzenler. (Su alımı yapamazlar.) ✔ Bitki türüne ve yaşadığı ortama göre stomaların epidermis tabakasındaki yeri, konumu ve sayısı farklı olabilir. ✔ Kurak bölge bitkilerinde stoma sayısı az ve yaprağın alt yüzeyinde alt konumlu olarak bulunurlar. ✔ Nemli bölge bitkilerinde ise stoma sayısı çok ve yaprağın her iki yüzünde bulunabilir ve üst konumludur. ✔ Kök epidermisinde ve su içinde yaşayan bitkilerde ise stoma bulunmaz. b) Hidatot (Su savağı) ✔ Sıvı halde su ve suda çözünmüş mineralleri atan yapıdır. Stoma gibi açılıp kapanma özelliği yoktur. Ksilemlerin dışarı açıldığı bölgelerdir. Su alımı yapmazlar. ✔ Yaprak uçlarında nadiren de yaprak yüzeylerinde bulunur. ✔ Havadaki nemin fazla, kök basıncının yüksek ve terlemenin yapılamadığı durumlarda suyun fazlası hidatotlarla dışarı atılır. Bu olaya gutasyon (damlama) denir. ✔ Genellikle nemli bölge bitkilerinde görülür. c) Tüy (Trikom) ✔ Epidermis hücrelerinin dışa doğru uzayarak oluşturduğu canlı ya da ölü olabilen yapıdır. ✔ Bitkinin türüne ve yaşadığı ortama göre yapı ve görev bakımından farklılıklar gösterir. ✔ Bir tane epidermis hücresinde oluşmuşsa basit tüy; birden fazla epidermis hücresinden oluşmuşsa bileşik tüy denir. Görevleri ✔ Su kaybını azaltır. ✔ Bitkinin aşırı ısınmasını önler. ✔ Stomaların rüzgar almasını engeller. ✔ Hayvanlara karşı savunma sağlar. ✔ Bazı tüyler içerisinde aromatik bileşikler bulunur. Kokulu bitkilerin gövde yaprak ve çiçeklerinde bulunur. Bu şekilde tozlaşmaya yardımcı olur. ✔ Köklerde bulunan emici tüyler topraktan su ve suda çözünmüş minerallerin emilmesini sağlar. Emergens (Diken) ✔ Epidermisin parankima hücreleri ile beraber oluşturduğu çıkıntıdır. ✔ Tüylere göre daha serttir. ✔ Hayvanlara karşı savunma yapmada kullanılır. ✔ Tohumların hayvanlara tutunarak geniş alanlara yayılmasını sağlayan emergensler de vardır. 2) Peridermis ✔ Bitkinin odunlaşmış gövdelerinin dışını saran koruyucu dokudur. ✔ Hücre çeperleri süberin ile dolduğundan hücre madde alışverişini yapamaz ve ölür. Bu nedenle ölü hücrelerden oluşmuştur. ✔ Kambiyumun gövdeyi kalınlaştırması sonucunda parçalanan epidermis yerine mantar kambiyumu tarafından oluşturulur. ✔ Parçalanmış epidermis hücrelerinin arasında bulunan stomaların yerini peridermis içerisinde lentisel (kovucuk) alır. Lentisel; stoma gibi gaz alış verişinde görev alır ancak ölü hücrelerden oluştuğundan açılıp kapanma özelliği yoktur. İLETİM DOKU ✔ Bitkilerde organik ve inorganik maddelerin bitkinin farklı organ ve dokularına taşınmasını sağlayan dokudur. ✔ Damarsız tohumsuz bitkiler hariç (kara yosunu) tüm bitkilerde vardır. 1) Ksilem (Odun Borusu) ✔ Bitkilerin emici tüylerle topraktan aldığı su ve minerali yapraklara ve diğer organlara taşınmasını sağlayan ölü dokudur. ✔ Trake ve trakeit hücrelerinden oluşmuştur. Trakeler büyük, trakeitler küçük borulardır. Hücreler arasındaki çeperler erimiştir. Yan çeperler kalınlaşarak boru şeklini almıştır. ✔ Gövdede içte, yaprakta dışta bulunur. ✔ Tek yönlü olarak (kökten gövdeye) madde taşınması yapar. ✔ Madde taşıması floeme göre hızlıdır. Floem (Soymuk Borusu) ✔ Fotosentez sonucunda üretilmiş olan organik maddelerin gerekli dokulara iletilmesini sağlayan canlı bir iletim dokusudur. ✔ Kalburlu boru ve arkadaş hücrelerinden oluşmuştur. Hücreler arası çeperler tamamen erimemiştir. Kalburlu hücreler arasında kalburlu plaklar oturur. ✔ Gövdede dışta, yaprakta içte bulunmaktadır. ✔ Çift yönlü taşıma gerçekleştirir. ✔ Taşıma aktif taşıma ve pasif taşıma ile gerçekleşir. Madde hareketlerinin gerçekleşmesinde sıvı basıncı farklılığından kaynaklanır. Sıradaki konu: Bitkilerin Yapısı Önceki konu: Oksijenli Solunum
- Oksijenli Solunum | selinhoca
Oksijenli Solunum Diğer video izleme seçenekleri Tablet versiyonu izle Özel Ders versiyonu izle Diğer video izleme seçenekleri Özel Ders versiyonu izle OKSİJENLİ SOLUNUM ✔ Besin moleküllerinin oksijen varlığında su ve karbondioksite kadar parçalandığı hücresel solunum reaksiyonlarına oksijenli solunum denir. ✔ Enerji ihtiyacı fazla olan canlılarda görülür. Oksijensiz solunuma ve fermantasyona göre daha fazla ATP üretilir. Besin moleküllerinden ayrılan elektronların son alıcısı oksijen olduğundan bu isim verilmiştir. MİTOKONDRİ ✔ Ökaryot hücrelerde oksijenli solunumun gerçekleşmesini s ağlayan organeldir. ✔ İç ve dış olmak üzere iki zardan oluşmuştur. İç zarı kıvrımlıdır. Yapmış olduğu kıvrımlara krista adı verilir. Kristalar, mitokondrinin solunum verimini artırır. ✔ İçini dolduran sitoplazma benzeri sıvıya matriks denir. Matriks içerisinde DNA, RNA, ribozom ve enzim başta olmak üzere çok sayıda organik ve inorganik madde vardır. Halkasal DNA’ya sahiptir. ✔ Protein sentezi yapabilir ve hücre kontrolünde bölünebilir. MEZOZOM ✔ Oksijenli solunum yapan prokaryot canlılarda hücre zarının sitoplazmaya doğru yapmış olduğu kıvrılmalar ile oluşturulmuş yapıdır. ✔ Kesinlikle organel değildir. ✔ Oksijenli Solunum 4 aşamada gerçekleşir. 1) Glikoliz 2) Pirüvat oksidasyonu (Krebs hazırlık evresi) 3) Krebs 4) ETS ✔ Ökaryotlarda glikoliz sitoplazmada, pürivat oksidasyonu ve krebs matrikste, ETS ise iç zarda gerçekleşir. ✔ Prokaryotlarda glikoliz, pürivat oksidasyonu ve krebs sitoplazmada, ETS hücre zarında gerçekleşir. 1) Glikoliz ✔ Tüm hücresel solunum tepkimelerinin başlangıç kısmıdır. ✔ Her canlıda sitoplazmada gerçekleşir. ✔ Glikoliz evresi sonunda oluşan NADH2 ve pirüvatlar mitokondri içine girer ve krebse katılır. 2) Krebs Hazırlık Evresi (Pürivat Oksidasyonu) ✔ Mitokondrinin matriksinde gerçekleşir. ✔ Glikoliz sonucu üretilmiş olan pürivat molekülleri mitokondrinin matriksine geçerek enzimler aracılığı ile asetil-CoA haline getirilir. Bu sırada tepkimeden CO2 ayrılır, NAD indirgenir ve asetil-CoA oluşur. Krebs (Sitrik asit döngüsü) ✔ Mitokondri matriksinde gerçekleşir. ✔ Krebs hazırlık sonunda oluşan asetil Co-A bir önceki döngü sonunda oluşmuş olan okzaloasetik asitle birleşerek sitrik asiti oluşturur. ✔ Krebs boyunca sitrik asitten CO2 çıkışı görülür. Ayrıca NAD ve FAD indirgenmeleri gerçekleşir. NADH2 ve FADH2’ler oluşur. ✔ SDF ile ATP üretilir. ✔ Döngüde su kullanılır. (6 tane) ✔ 1 tane glikozdan 4 tane CO2, 6 tane NADH2, 2 tane FADH2 ve 2 tane ATP üretilir. ETS (Elektron taşıma sistemi) ✔ Glikoliz, krebs hazırlık ve krebs boyunca NADH2 ve FADH2lere aktarılmış olan elektronlar mitokondrinin iç zarına gelerek zar üzerine yerleşmiş olan özel proteinler yardımı bir dizi indirgenme ve yükseltgenme tepkimeleri ile aktarılır. Bu aktarım sırasında açığa çıkan enerjinin bir kısmı ısı olarak sistemden ayrılır. Bu ısı sıcakkanlı canlılarda vücut sıcaklığının sabit tutulmasında kullanılır. Açığa çıkan enerjinin geri kalanı ise ATP içine yerleştirilerek hayatsal faaliyetlerde kullanılabilir hale getirilir. ✔ Koparılan elektronların ETS boyunca aktarılıp en son olarak oksijen tarafından tutulması ve bu sırada açığa çıkan enerji ile ATP sentezlenmesine oksidatif fosforilasyon denir. (Oksijensiz solunumda en son elektron tutucu oksijen dışında bir inorganik maddedir.) ✔ ETS elemanları iç zar üzerinde elektron tutma kapasiteleri (elektronegatiflik) artacak şekilde sıralanmışlardır. ✔ Elektronlar ETS boyunca aktarıldıkça elektronun enerjisi düşer. Bu nedenle son elektron tutucusu en güçlü elektron tutucusudur. Bu madde oksijendir. ✔ Oksijen ETS’den gelen elektronlar ile NADH2 ve FADH2’lerin hidrojenlerini alarak H2O oluşumunu sağlar. ✔ 1 glikoz için 6O2 harcanır, 12H2O oluşur. Kemiozmotik Teori ✔ ETS sırasındaki oksidatif fosforilasyon mekanizmasını açıklayan teoridir. ✔ NADH2 ve FADH2 elektronlarını ETS ye aktardığında açıkta kalan hidrojenler açığa çıkan enerjinin etkisi ile zarlar arası boşluğa geçer. Bu geçiş matriks ile zarlar arası boşluk arasında potansiyel fark oluşmasına yol açar. İç zar hidrojenlere geçirgen olmadığından hidrojenler potansiyel farkı eşitleyebilmek için zar üzerinde bulunan ATP Sentaz içerisinden matrikse geri dönerler. Bu durum ATP Sentazın aktifleşerek ATP üretmesine yol açar. ✔ NADH2’nin getirdiği H için 2,5 ATP, FADH2’nin getirdiği H için 1,5 ATP üretilir. ✔ 2 tane glikoliz 2 tane krebs hazırlık 6 tane krebs olmak üzere toplam 10 tane NADH2 üretilir. ✔ 2 tane krebs olmak üzere toplam 2 tane FADH2 üretilir. ✔ ETS de oksidatif fosforilasyon ile toplamda 28 ATP (25 --> NAD, 3 --> FAD) üretilmiş olur. ✔Oksijenli solunumda bir tane glikoz için net 30-32 ATP üretilir. Bu farklılık glikoliz evresinde üretilen NADH2 moleküllerinin farklı hücrelerde ETS ye farklı yerlerden katılmasından kaynaklanır. Örnek: iskelet kası ve beyin hücrelerinde 30 ATP, karaciğer böbrek ve kalp hücrelerinde 32 ATP üretilir. ✔ Oksijenli solunumda toplamda 12H2O üretilir. Krebste 6H2O kullanıldığından net 6H2O üretilmiş olur. BESİNLERİN OKSİJENLİ SOLUNUMA KATILMA YOLLARI Oksijenli solunumda organik madde olarak sadece glikoz kullanılmaz. ✔ Karbonhidratlar solunuma katılacaksa glikoza kadar parçalanır. Galaktoz ve fruktoz ise glikoza dönüştürülerek solunuma katılır. ✔ Proteinler aminoasitlere parçalanırlar. Aminoasitler solunuma katılmadan önce Deaminasyona uğrarlar. Yapılarındaki azot NH3 (amonyak) olarak ayrılır. Karaciğerde üreye dönüştürülür ve böbrekler ile vücuttan uzaklaştırılır. Oluşan molekülün karbon sayısına göre farklı yollardan hücre solunumuna katılır. ✔ Lipitler hidroliz sonucunda gliserol ve yağ asidi haline dönüştürülürler. Gliserol PGAL ye dönüştürülerek glikoliz aşamasına katılır. Yağ asitleri ise Beta Oksidasyon adı verilen reaksiyonlar ile 2 karbonlu moleküller halinde parçalanarak asetil co-A dönüştürülüp hücresel solunuma katılırlar. Sıradaki konu: Bitkisel Dokular Önceki konu: Hücresel Solunum - Fermantayon
- 11. SINIF | selinhoca
11. Sınıf Konu Anlatımı ve Ders Notları 11. sınıf Biyoloji derslerinin konu anlatımlarına ve konulara ait ders notlarına ilgili derslerin sayfasına girerek ulaşabilirsiniz. Bu bölümde yer alan konular: Sistemler (Sinir Sistemi, Endokrin Sistem, Duyu Organları, Destek ve Hareket Sistemi, Dolaşım Sistemi, Solunum Sistemi, Boşaltım Sistemi, İnsanda Üreme Sistemi (Dişi ve Erkek Üreme Sistemi) Komünite ve Popülasyon Ekolojisi YAZILIYA HAZIRLIK SORULARI Sinir Sistemi Sinir Doku Nöron ve Sinaps İnsanda Sinir Sistemi - Beyin Omurilik ÇSS Hastalıklar Endokrin Sistem Hipotalamus Hipofiz Bezi Tiroit Paratiroit Böbrek Üstü Bez Pankreas Eşeysel Bezler Duyu Organları Destek ve Hareket Sistemi Sindirim Sistemi Sindirim Sistemi Organları Sinirsel ve Hormonal Kontrol Dolaşım Sistemi Kalp Damarlar Kan ve Lenf Bağışıklık ve Hastalıklar Solunum Sistemi Boşaltım Sistemi İnsanda Üreme Sistemi Dişi ve Erkek Üreme Sistemi İnsanda Embriyonik Gelişim Ekoloji Komünite Ekolojisi Popülasyon Ekolojisi
- Özelleşme Bilimsel Bilgi | selinhoca
Önceki konu: Çekirdek Sıradaki konu: Hücre Zarından Madde Geçişleri Diğer video izleme seçenekleri Tablet versiyonu izle Özel Ders versiyonu izle ÖZELLEŞME HÜCRE --> DOKU --> ORGAN --> SİSTEM --> ORGANİZMA ✔ Her hücre kendi içerisinde özelleşerek organeller ile bazı görevleri daha kolay yerine getirmiştir. ✔ Çok hücreli canlılar ise daha kompleks görevleri yerine getirmek için hücreler arasında özelleşme görülür. ✔ Çok sayıda benzer hücrelerin bir araya gelmesiyle oluşan yapıya doku denir. ✔ Farklı dokuların bir araya gelmesiyle oluşan yapıya organ denir. ✔ Ortak amaca hizmet eden organların bir araya gelmesiyle oluşan yapıya sistem denir. ✔ Sistemler bir araya gelerek organizmayı oluşturur. ÖZELLEŞMENİN FAYDALARI ✔ Metabolizma olaylarının daha verimli ve hızlı olmasını sağlar. Harcanan enerji miktarı da azalır. ✔ Çok hücreli canlıların hayatta kalma şansı tek hücrelilere göre daha fazladır. Çok hücrelilerde özelleşme daha fazla olduğundan ortamdaki kaynaklardan daha iyi faydalanırlar. ✔ Tek hücreli canlıların büyümesi sınırlıdır. ÖZELLEŞMENİN GETİRDİĞİ SORUNLAR ✔ Tek hücreliler temel faaliyetlerini kendileri düzenler. Çok hücreliler ise bu temel faaliyetlerin sadece bir tanesini gerçekleştirebilmek için özelleşmiştir. ✔ Çok hücreli bir canlıda hayati öneme sahip bir dokunun zarar görmesi, diğer dokularda sorun olmasa bile canlının ölümüne yol açabilir. ✔ Fazla özelleşmiş yapılar dayanıksızdır. BİLİMSEL YÖNTEM 1)Gözlemler Yapma: Bilim insanı merak ettiği bir konu hakkında bilgi edinir. Veriler toplar. Nitel Gözlem: Ölçüm araçlarının kullanılmadığı gözlemlerdir. Sonuçları subjektiftir. Nicel Gözlem: Ölçüm araçlarının kullanıldığı gözlemlerdir. Sonuçları objektiftir. 2)Problemin Tespiti: Yapılan gözlemler sonucunda bilim insanının araştırdığı konu ile ilgili cevap aradığı sorudur. 3)Hipotez Kurma: Gözlemlerden yola çıkarak problemine bulduğu geçici çözümdür. Hipotez, probleme doğru cevap vermek zorunda değildir. Eleştiri ve deneylerle test edilmeye açık olmalı; verileri kapsamalıdır. 4)Tahminde Bulunma: Hipotez ile alakalı kurulmuş bir tahmindir. «Eğer…..ise…..dir.» tipik bir tahmin cümlesidir. 5) Kontrollü Deney: Hipotezin test edilmesi amacı ile yapılmış deneydir. ✔ Kontrol ve deney grubu olmak üzere iki ana gruptan oluşur. ✔ Probleme konu olan, araştırılmak istenen değişken iki grup arasında farklı olarak seçilir. Buna bağımsız değişken denir. Diğer değişkenler aynı şekilde seçilir. ✔ Bağımsız değişken nedeni ile iki grup arasında ortaya çıkan sonuca bağımlı değişken denir. Bağımlı değişken, bağımsız değişkene bağlıdır. ✔ Kontrollü deneyin sonucu hipotez desteklenmezse hipotez çürür. Hipotez kurulmasından itibaren basamaklar tekrarlanır. ✔ Hipotez ile kontrollü deney sonuçları birbirine uyumlu olursa hipotez diğer bilim insanları ile paylaşılır. Destek bulursa, gerçeğe dönüşür. Bu durumda çok sayıda bilim insanı tarafından destek görmüş bir hipotez olabileceği gibi teori ya da kanun halinde de dönüşebilir. 6) Teori ve Kanun: Teori: Doğa olaylarının neden gerçekleştiğini açıklayan kuramlardır. Birçok hipotezi kapsayabilir. Kanun: Doğa olaylarının nasıl gerçekleştiğini açıklayan kuramlardır. ✔ Teori ve kanun arasında hiyerarşik bir ilişki yoktur. Teoriler, kanunlara dönüşemezler. ✔ Hipotezler, konu kapsamına göre teori ya da kanun halini alabilirler.
- Kalp | selinhoca
Dolaşım Sistemi - Kalp Diğer video izleme seçenekleri Tablet versiyonu izle Özel Ders versiyonu izle KALP ✔ Kanın damarlarda akması için gerekli olan basıncı sağlayan dolaşım sisteminin en temel organıdır.. ✔ Oksijen bakımından zengin kana temiz, oksijence fakir kana ise kirli kan denir. Kalp içerisinde, temiz kan ve kirli kan birbirine karışmaz. Vücuda temiz kan pompalanır. Sıcakkanlı canlılardır. ✔ Kalp, dıştan içe doğru üç ana tabakadan oluşmuştur. Perikard: Kalbi dıştan saran bağ dokusundan oluşmuş iki katlı bir zardır. Zarlar arasında sıvı bulunur. Bu sıvı kalbin rahat çalışmasını sağlar. Miyokard: Kalp kasıdır. Kalbin kasılıp gevşeyerek çalışmasını sağlar. Bu kaslı yapı kulakçıklarda ince, karıncıklarda kalındır. Aorttan çıkan damarlar miyokard tabakasında kılcallara ayrılır. Bu damarlar kalp kasını besler. Bunlara koroner damarlar denir. Endokard: Kalbin en iç tabakasıdır. Tek katlı endotel ile bunu miyokarda bağlayan bağ dokusundan oluşmuştur. Kalbin çalışması sırasında aşınmayı önleyen kaygan bir yapı oluşturur. Kan damarı bulunmaz. ✔ Kalbin hiçbir tabakası odacıklar içindeki kanı kullanmaz. Bu nedenle kalp içindeki kanın bileşeninde değişiklik olmaz. Kalbin Yapısı ✔ Üstte iki kulakçık (atrium), altta iki karıncık (ventrikulus) olmak üzere dört odacıklıdır. ✔ Sağ karıncıkta ve sağ kulakçıkta daima kirli kan, sol karıncık ve sol kulakçıkta daima temiz kan bulunur. ✔ Kalbin kulakçıklardan karıncıklara açılan kısmında kapakçıklar bulunur. Bu kapakçıklar kulakçıklardan karıncıklara geçen kanın kulakçıklara geri dönmesine engel olur. Sağ kulakçık-sağ karıncık --> triküspit (üçlü) Sol kulakçık-sol karıncık --> biküspit (mitral kapakçık) (ikili) ✔ Kalbin karıncıklarına atardamarlar, kulakçıklarına toplardamarlar bağlıdır. ✔ Atardamarların kalpten çıktığı yerlerde yarım ay kapakçıkları bulunur. Bunlar kalpten çıkan kanın geri gelmesini engeller. (Aort ve akciğer atardamarında) ✔ Alt ve üst ana toplardamar --> Kirli kanı sağ kulakçığa ✔ Akciğer atardamarı --> Sağ karıncıktan kirli kanı akciğere ✔ Akciğer toplardamarı --> Akciğerden temiz kanı sol kulakçığa ✔ Aort atardamarı --> Sol karıncıktan temiz kanı vücuda Kalbin Çalışması ✔ Kalp, miyokard tabakasının kasılıp gevşemesi ile çalışır. ✔ Kulakçıklar ve karıncıklar birbirine zıt çalışır. Biri kasılıyken diğeri gevşeme durumundadır. Bu şekilde çalışmaları, kan için itici bir güç oluşturur. ✔ Kalbin kasılmasına sistol, gevşemesine diastol denir. ✔ Her kalp atışı bir sistol ve bunu takip eden bir diastolden oluşur. ✔ Kalbin çalışması sadece beyinden gelen uyarılara bağlı değildir. Bu nedenle kalp atışı sinirleri kesilse bile uygun ortam sağlandığında bir süre vücut dışında da çalışmaya devam eder. ✔ Kalpteki ritmik kasılma kalbin belirli yerlerinde bulunan özelleşmiş dokularla düzenlenir. Kalp Çalışmasının Kontrolü 1) İlk kasılma sağ kulakçığın üst arka duvarında yer alan sinoatrial düğümün (S.A) uyarılmasıyla başlar. S.A’dan gelen uyarılar ile kulakçıklar kasılır. 2) Kulakçıklar kasılınca kan karıncıklara geçer. S.A’dan gelen uyarılar kulakçıklarla karıncıklar arasında bulunan atrio-ventriküler düğüme (A.V) gelir. A.V özelleşmiş fibrillerden meydana gelmiştir. Bu fibrillere his demetleri denir. His demetleri ikiye ayrılarak sağ ve sol karıncığa ulaşır. Karıncıkların duvarlarında dallanarak purkinje liflerini oluşturur. 3) Uyarı purkinje liflerine gelince karıncıklar kasılır. Böylece bir kalp atışı gerçekleşmiş olur. KALBİN ÇALIŞMASINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER 1) Sinirler: Omurilik soğanından çıkan otonom sinirler S.A’yı uyararak çalışmasını sağlar. Sempatik sinirler --> hızlandırır. Parasempatik sinirler --> yavaşlatır. 2) Hormonlar: Adrenalin hormonu --> hızlandırır. Asetilkolin --> yavaşlatır. Tiroksin hormonu --> hızlandırır. 3) Kandaki CO2 Derişimi: Kandaki CO2 miktarının artması pH’ı düşürür. Bu nedenle sinirler uyarılır; solunum ve dolaşım hızı artar. 4) Sıcaklık ve çalışma temposu: Çalışma temposunun artması vücut sıcaklığının yükselmesine yol açar. Bu durumda kalp atışını hızlanır. 6) Kimyasal maddeler: İyonlar, ilaçlar ve alkol gibi bazı kimyasal maddeler kalbin çalışmasını etkiler. Etkileri çeşitlerine göre değişir. Sıradaki konu: Damarlar Önceki konu: Hormonal Kontrol, Besinlerin Sindirimi, Emilimi
- Bakteriler Alemi | selinhoca
Önceki konu: Sınıflandırma Çeşitleri Sıradaki konu: Arke Protista Mantar Bitki Alemi Diğer video izleme seçenekleri Tablet versiyonu izle Özel Ders versiyonu izle BAKTERİLER ALEMİ ✔ Keşfedilmemiş bakteri türü sayısının keşfedilmişlerden fazla olduğu düşünülmektedir. ✔ Bakterilerin çok büyük bir kısmı insan için yararlıdır. Bakterilerin Yapısı ✔Tek hücreli ve prokaryot canlılardır. ✔ Peptidoglikandan oluşmuş hücre duvarları vardır. Bu duvar bazılarında kalın bazılarında incedir. Bu durum sınıflandırılmasında kullanılır. (Gram + ve gram – bakteri) ✔ Bazı bakterilerde hücre duvarının üzerinde kapsül denilen bir yapı bulunur. Kapsül bakteriyi fagositozdan korur. Kapsüllü bakteriler genellikle patojendir. ✔ Hücre duvarının altında hücre zarı vardır. ✔ Bazı bakterilerde hareket etmesini sağlayan hücreden çıkan az sayıda uzun uzantılar bulunur. Bunlara kamçı denir. Kamçının yeri ve sayısı sınıflandırmada önemlidir. ✔ Bazı bakterilerde hareket etme ve bir yere tutunmasını sağlayan hücreden çıkan çok sayıda kısa uzantılar bulunur. Bunlara pilus denir. ✔ Sitoplazmasında DNA, RNA ve ribozom (zarlı organeli yoktur.) bulunur. Bunlar dışında metabolizması ile ilgili diğer organik ve inorganik maddeler de vardır. ✔ Genetik maddesi (DNA) sitoplazma içine dağılmış durumdadır. DNAsı halkasal ve n kromozomludur. ✔ Oksijenli solunum yapan bakterilerde hücre zarı sitoplazmaya doğru kıvrımlar oluşturarak kendini mitokondri iç zarına benzetmiştir. Bu yapıya mezozom denir. ✔ Fotosentez yapanlarda hücre zarı fotosenteze yardım eder ve klorofil pigmenti taşır. ✔ Bazı bakterilerde gerçek DNA dan ayrı olarak halkasal küçük DNA parçaları bulunur. Bunlara plazmit denir. Plazmitler genellikle çevre şartlarına direnç genleri taşır. Plazmitler sayesinde çevre şartlarına daha dayanıklı bakteriler oluşur. Konjugasyon ile plazmitleri birbirine aktarabilirler. Konjugasyon ✔ Canlı iki bakteri arasında tek yönlü gen alışverişidir. ✔ İki bakteri yan yana gelir ve aralarında sitoplazmik köprü oluşturulur. Bakterilerden biri sahip olduğu plazmiti kopyalar ve kopyalanmış plazmiti köprü aracığı ile diğer bakteriye gönderir. ✔ Konjugasyon tamamlandığında birey sayısı değişmediğinden bu bir üreme değildir. Ancak genetik çeşitliliği artıran bir olaydır. ✔ Çevre şartlarına karşı direnç kazanmış bir bakteri kısa süre içerisinde bu yöntem ile diğer bakterilerin de dirençli hale gelmesini sağlar. ✔ Depo polisakkaritleri glikojendir. ✔ Bazı bakteriler çevre şartları olumsuz hale geldiğinde metabolizma hızını azaltarak korunaklı ve sert bir zar içerisine bürünürler. Bu yapıya endospor denir. Endospor halindeki bir bakteri yüzlerce yıl bu halde kalabilir. Yüksek sıcaklık, basınç, tuz ya da pH değişimine dayanabilir. Endospor yapısı üreme ile alakalı değildir. İkiye Bölünme ✔ Bakterilerin eşeysiz üreme şeklidir. ✔ Genetik çeşitlilğe neden olmaz. Oluşan yeni bakteriler eski bakterinin genetik olarak kopyasıdır. ✔ Bakteri kromozomu eşlendikten sonra sitokinez başlatılarak bakteri iki parçaya bölünmüş olur. Bu olay mitoz bölünme değildir. ✔ Bakteriler her 20 dakikada bir ikiye bölünürler. Çevre şartları uygun olduğunda bu bölünme devam eder. Ancak besin sıkıntısı, atık madde çoğalması ve sıcaklık artması gibi sebepler nedeniyle bölünme önce yavaşlar sonra durur. Bakterilerde Solunum ✔ Aerob: Oksijenli solunum yapar. ✔ Anarerob: Oksijensiz solunum yapar. ✔ Geçici (Fakültatif) Aerob: Normalde oksijensiz solunum, zorunlu durumlarda oksijenli solunum yapar. ✔ Geçici (Fakültatif) Anaerob: Normalde oksijenli solunum, zorunlu durumlarda oksijensiz solunum yapar. Bakterilerde Beslenme Ototrof Bakteri: İnorganik maddeleri organik madde haline getirerek kendi besinini üretebilen bakterilerdir. ✔ Besinini üretirken ışık enerjisi kullanan bakterilere fotoototrof bakteri denir. Bu bakteriler fotosentez yapar ve klorofil taşırlar. ✔ Besinini üretirken inorganik maddeleri oksitleyen bakterilere kemoototrof bakteri denir. Bu bakteriler kemosentez yaparlar. Madde döngüsünde çok büyük öneme sahiptirler. Heterotrof Bakteri: Besinini üretemeyip organik maddeleri dışarıdan hazır alan bakterilerdir. ✔ Organik maddeleri sindirecek enzimlere sahip olmadıklarından besinleri sadece hücre zarından geçebilecek büyüklükteyken (monomer) alabilen bakterilere parazit bakteri denir. Bu bakteriler sindirilmiş besinlerin hazır bulunduğu yerlerde yaşarlar. (sindirim sistemi, kan…) Bulundukları ortama toksik madde bıraktıklarından patojen(hastalık yapıcı)dirler. ✔ Organik maddeleri, güçlü sindirim enzimlerini dışarı salgılayıp parçalayarak hücre içine alan bakterilere saprofit (çürükçül, ayrıştırıcı) bakteri denir. Saprofit bakteriler hücre zarından geçebilecek hale getirdikleri organik maddeleri solunum reaksiyonları ile inorganik hale getirerek madde döngüsünde rol oynarlar.